SEVGİ ÖYKÜLERİ

Pazar, Aralık 10, 2006

Yazgı


Şehre çok yakın bir köyde oturuyorlardı. Annesi, babası, kız kardeşi ve kendisi dört kişiydiler.

Köyde iki çocukla yetinmek olası değildi. Ama herhalde Allah daha fazlasını vermemişti.

Birkaç parça darlaları, inekleri, koyunları, tavukları ile kimseye muhtaç olmadan yaşiyorlardı.
Murat ortaokula şehre gidiyordu. Zira köyde ortaokul yoktu. kız kardeşi ilkokulu bitirince evde oturup kısmet beklemeye başladı.

Murat’ın ortaokulu bitirdiği yıl babası hastalandı. Kısa bir süre sonra da babası vefat etti. Aile sudan çikmis balığa döndü. Baba olmayınca arazi başkalarının elinde kaldı. Geçim sıkıntısı çekmeye başladılar.

Doğal olarak Murat liseye gidemedi. Şehirde bir mobilyacının yanında çalismaya başladı. Karınca kararınca aile bütcesine katkısı oluyordu.

Askerliğini yapıp dönünce bu şartlarda çalismakla ne kısalıp uzamayacağını anlamıştı. Zaten kız kardeşi de köyden birisi ile evlenmişti.

Murat annesini köyde bırakarak Ankara’ya gitti. Orada mobilya işi gelişmişti. Hatta yurtdışına mobilya ihraç edildiğini duymuştu.

Siteler’de mobilyacıları dolaşarak kendisine bir iş buldu. Eli bu işe yatkındı. Epey tecrübesi vardı mobilya işinde. Kısa zamanda kendisini kabul ettirdi. Kazancı fena değildi.

Köydeki mallarını satıp Ankara’da bir gece kondu aldı. Annesi de yanına yerleşti. Giderek “Allah yürü ya kulum” dedi. Çaliskan, dürüst, işine sahip bir insan olduğundan zaman içinde küçük bir dükkan oldu. Kendi ürettigi mobilyaları satmaya başladı.

Evlenmek için artık bir engel kalmamıştı. Kendi çevrelerinden bir kız bulup nişanladılar. Kızcağız annesi ile beraber oturuyordu. Başka kimseleri yoktu.

Murat’ın annesi büyük şehre geleli hep hastaydı. Buranın havası, suyu yaramamıştı. Bu yaştan sonra gurbet zor gelmişti. Sıla özlemi çekiyordu. Memleketteki kızının ve torunlarının özlemine dayanmak zordu.

Oğlu onu doktor doktor gezdirdi. Hastalığına çare bulamadılar. Hayatta istediği tek şey oğlunun mürüvvetini görmekti. Ama göremeden hakkın rahmetine kavuştu.

Taziye dönemi bitince sade bir nikah töreni ile Murat evlendi. Genç karısı annesinin acısının hafiflemesinde ona yardımcı oldu.

Murat, baba olacağı müjdesini alınca mutluluktan havalara uçtu. Yalnız yaşayan kayınvalidesini de yanlarına aldılar. Hem hamilelik döneminde kızına yardımcı olur hem de yalnızlıktan kurtulurdu.

Doğuma az kalmıştı. Murat’ın karısı çok kilo almıştı. Bütün vücudu şişiyordu. Doktor perhize soktu tuzu yasakladı. Yükselen tansiyonu için ilaç verdi.

Çok rahatsızlanınca genç kadın, bir gece hastaneye kaldırdılar. Aşirı tansiyon yüksekliğinden hem annenin hem de bebeğin hayatı tehlikede idi. Sezeryan ile bebeği aldılar. Çok sağlıklı bir bebekti. Maalesef anneyi kurtaramadılar.

Acı dayanılacak gibiydi. Tam mutluluğu yakalamışken Murat böyle bir felakete uğramıştı. İlk günler oğlunun varlığına sevinemedi bile.

Anneanne evlat acısını içine gömüp torununu büyütmeye başladı.

Bütün dünyası bu çocuk olmuştu. Damadının mutsuzluğuna da üzülüyordu. Ama elden gelen bir şey de yoktu. Emir büyük yerden gelmişti.

Bebek artık ele avuca geliyordu. Yürüyor yavaş yavaş konuşmaya çalisiyordu. Bir akşam kayınvalidesi Murat’a “seninle konuşmak istiyorum” dedi.

Kayınvalidesi; acılarının büyük olduğunu ama elden bir şey gelmediğini, çocugun annesiz büyümesini istemediğini ve kendisinin evlendirmek istediğini büyük bir olgunlukla söyledi.

Murat şaşirmıştı. Bir kayınvalide bu kadar özverili olabilir miydi? Murat evlenmek isteseydi tepki göstermesi gerekmez miydi? Murat bu yüce kadının ellerini öperek “sen benim öz annemsin” diyerek gözyaşlarına hakim olamadı.

Murat onun bulduğu bir kızla evlendi. Yeni gelin kayınvalidesine saygıda kusur etmedi. Üvey oğlunu sevgi ile kucakladı. Kendisinin de bir oğlu oldu.

Babaanne torunları arasında hiç ayrım yapmadı. İkisini de çok sevdi. Küllenmiş acılarını yüreklerinin bir köşesinde mutlu yaşadılar.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home