SEVGİ ÖYKÜLERİ

Pazar, Mart 05, 2006

Gülizar Abla ve Kurbağa

Gülizar Abla çocukluk anılarım içinde büyük yer tutar.

Aslında kendisine nine veya büyükanne demek daha doğruydu, zira anneannemle yaşıttı. İlkokul öğretmeni olan babamın okulunda hademe olması, okulun başöğretmeni (müdür) dahil herkesin ona yaşından dolayı "abla", diye hitap etmesi yüzünden o bizlerin de Gülizar Ablası'ydı.

Benim hatırladığım dönemlerde emekli olmuştu. Tek evladı Halis Ağabey'le yaşardı. Kocası çok genç yaşta ölmüş, kimi kimsesi olmadığından, o zamanlar kadınların resmi kurumlarda çalışması adet olmadığı halde birilerinin yardımı ile kendisine bir ekmek kapısı bulmuştu.

Bizim evin bir ferdi gibiydi. Geldiğinde evine bırakmaz, günlerce bizde kalmasını sağlardık. Zaten "bu ev benim baba evim" derdi.

Örtüsünün altından görünen bembeyaz saçları, yaşamda çektiği zorlukları gösteren yüz çizgileri ile ne kadar sevimliydi?

Onu bu kadar sevmemizin nedenlerinden biri de her istediğimizi yerine getirmesiydi. Kışın, soba yanan odada körebe oynayalım diye tutturur; onu ebe yapıp gözlerini bağlar, odanın içinde çığlıklar atarak kaçışırdık. Bu oyun sırasında elbette babam evde olmazdı. Annemin itirazlarına ise o engel olurdu. O yaştaki bir insan için ne büyük bir sabır ve özveriydi.

Oğlunu, ilkokuldan sonra dedemin kunduracı (ayakkabıcı) dükkanına çalışmak, sanat öğrenmek üzere yerleştirmişlerdi.

Dedem çalışmazdı. Ben kendimi bildim bileli cami-kahvehane-ev üçgeninde dolaşır; eve geldiğinde hep anneannemi azarlardı. Tam bir mirasyediydi. Ev kiraları, araziden gelen gelirle iyi yaşardı. Hangi amaç için bilmiyorum, bu kunduracı dükkanını açmış; Ermeniyken Müslüman olmuş Yakup Usta'ya dükkanı teslim etmişti.

O zamanlar insanlar ısmarlama ayakkabı giyerlerdi. Bizim çevremizde hazır ayakkabı giyen pek yoktu.

Halis Ağabey ve dedemin yeğeni Cahit Dayı da Yakup Usta'nın çıraklarıydılar. Dedem patron olarak arada bir dükkana uğrardı. Zaten amacı para kazanmak değildi. Patron olmanın zevkini çıkarıyordu herhalde!

Yaz aylarında bazen, şehrin öbür ucunda oturan Gülizar Abla'ya misafirliğe giderdik. Evi bir oda, bir sofadan ibaretti. Sofa aynı zamanda mutfak olarak kullanılıyordu.

Sofada yere serili kilim ve onun üzerindeki minderlerde oturur, annemin getirdiklerine Gülizar Abla'nın yaptığı ufak tefek ilavelerle karnımızı doyurur, sonra da semaver, bardak vs. alıp yakında ki Çaykara'ya giderdik. Burası piknik yeriydi. Gezmeyi ve doğayı çok seven annem için bulunmaz bir fırsattı. Çayımızı içer, vakitlice evimize dönerdik.

Hikayeye başlık olan asıl olay Gülizar Abla'nın kurbağa korkusu ile ilgilidir.

Erzurum'da yazın birçok aile (sıcaktan değil) değişiklik olsun, temiz hava alınsın ve kaplıcalardan faydalansın diye Ilıca veya Hasankale'de çadır kurup 1-2 ay kalırlardı.

Kare şeklinde büyük bir çadırımız, bir de tek direkli mutfak çadırımız vardı. Ben, annem, babam büyük çadırda yatardık. Kurbağadan korktuğum için tahta kasalardan bana yüksek yatak yapılırdı. Diğer çadırda gündüz yemek pişirilir, akşam da ailenin diğer fertleri ve gelen misafirler kalırdı.

O dönemdeki bütün yaşlı kadınlar gibi Gülizar Abla da çok sigara içerdi. Muş'tan gelen seyyar satıcılardan alınan tütün, nemli kalsın diye küplerde saklanır, günlük içim için tabaka denen kutuya konurdu. İnce sigara kağıdı da tabakanın diğer kapağında dururdu. İçileceği zaman kağıda tütün konur, sarılır, dil ile ıslatılarak yapıştırılır ve sonra da içilirdi.

Ilıca'ya bize misafir olarak gelen Gülizar Abla'nın en büyük keyfi Pulur Çayı kenarında bir ağaca yaslanıp sigarasını tüttürmekti.
Sabahleyin annem kahvaltı hazırlarken ağaca yaslanıp oturan ve tabakasını sigara sarmak üzere açan Gülizar Abla, hışımla yerinden fırladı, tabakayı dereye fırlatarak, kaçmaya başladı. Biz ne olduğunu anlamamıştık. Meğer muzipliği çok seven ağabeyim, akşam Gülizar Abla yatınca tabakasını almış, yakaladığı kurbağayı tabakanın içine yerleştirip kadıncağızın cebine koymuştu. Mesele anlaşılınca ağabeyim zılgıtı yedi. Dayak yemesine az kalmıştı ama yine Gülizar Abla onu kurtardı.

Ayakkabı işini bırakıp fotoğrafçı dükkanı açan oğlunu Gülizar Abla evlendirdi. Üç tane kız torunu oldu. Tam rahat edeceği dönemde ömrü vefa etmedi. Ruhu şad olsun. Ben o zamanki vefayı ve dostlukları hala özlüyorum.

2 Comments:

Yorum Gönder

<< Home